13 Mart 2009 Cuma

Kral Fmin Blogu

Kral fm hayranı oldugumuz için bizde kendi çapımızda bir kral fm takipçi blogu açalım dedik kral fmin resmi sitesinde ne oluyorsa aynısını kullanıcılarımıza iletiyoruz. kral fm çok eskilerin radyoları kendimi bildim bileli kral fm var ve bizi o güzel djleri ve müzikleriyle mest ediyor gerçekten kaliteli bir yapım ve çalışma sonucu ortaya çıkmış olan kral fm diger radyolardan farklı bi şekilde kullanıcıyla bir bütün oluyor

19 Ekim 2008 Pazar

Kral fm frekansları

HTML clipboard

KRAL FM FREKANSLARI

No İL İLÇE MEVKİİ FREKANS
1 ADANA MERKEZ ALİHOCALI FM 105,4
2 ANKARA MERKEZ DİKMEN FM 102,4
3 ANTALYA MERKEZ KEPEZ FM 90,2
4 AYDIN KUŞADASI PİLAV DAĞI FM 104,5
5 AYDIN MERKEZ FM 88.2
6 BALIKESİR MERKEZ BAĞLAR TEPE FM 98.1
7 BOLU MERKEZ FM 92
8 BOLU GEREDE FM 104
9 BURSA MERKEZ GÜNDOĞDU FM 92
10 ÇORLU MERKEZ FM 100,3
11 DENİZLİ MERKEZ FM 92
12 DİYARBAKIR MERKEZ TELA TEPE FM 92
13 DÜZCE MERKEZ FM 92
14 ERZURUM MERKEZ GAZİLER MAH. FM 91,8
15 ESKİŞEHİR MERKEZ KOZ KAYI KÖY FM 88,6
16 GAZİANTEP MERKEZ HACIBABA S.DEP FM 101,5
17 İSTANBUL MERKEZ BÜYÜK ÇAMLICA FM 92
18 İZMİR TELEFERİK TELEFERİK FM 96,2
19 KAYSERİ MERKEZ MİMARSİNAN FM 93,9
20 KOCAELİ MERKEZ GÖLCÜK FM 92
21 KONYA MERKEZ AKYOKUŞ FM 95,1
22 MERSİN MERKEZ FM 98,1
23 MUĞLA MERKEZ FM 106,4
24 MUĞLA BODRUM GÖKTEPE FM 104,8
25 MUĞLA FETHİYE OYUK TEPE FM 102
26 MUĞLA MARMARİS MARİNA ÜSTÜ FM 103,6
27 OSMANİYE MERKEZ FM 105,4
28 SAKARYA MERKEZ MALTEPE SU D. FM 101,3
29 SAKARYA PAMUKOVA TABURYANI FM 92
30 SAMSUN LADİK ARNAVUTLAR MEV. FM 92
31 SAMSUN MERKEZ BAKACAKTEPE FM 99,1
32 SİVAS MERKEZ MERAKÜMTEPE FM 96,2
33 K.K.T.C. MERKEZ SELVİLİTEPE FM 106,9
34 TEKİRDAĞ MERKEZ FM 96,2
35 TEKİRDAĞ ÇERKEZKÖY FM 101,9
36 TRABZON MERKEZ BOZTEPE FM 92,2
37 ZONGULDAK MERKEZ FM 90,5

23 Mayıs 2008 Cuma

KraL Fm Programcıları ( AFRİKALI ALİ )

AFRİKALI ALİ

90’lı yılların başında radyoculuğa merak eden binlerce insandan biriydim. Nihayet Taka Süleymanın yanında staj görmeye başladım
. Taka Süleyman Mert Fm’in en deneyimli elemanı idi.Şakayla karışık Afrika’dan geldiğimi, zenci olduğumu dinleyicilere öyle bir anlattık ki bir süre sonra sonra bende Afrika’dan geldiğime inanmış oldum.1972 yılında şubat’ın 12’sinde İstanbul Üsküdar’da doğdum.İlkokul, ortaokul ve liseyi İstanbul’da okudum.Şu an İktisat fakültesi Kamu yönetimi öğrencisiyim.Birçok dernek, vakıf, federasyon ve belediyelerden aldığım ödül ve plaket var.2006 yılında M.G.D(Magazin Gazetecileri Derneği) nin en iyi radyo d.j ödülünü aldım.2003 yılında Radyo Mektupları Görülmüştür adında bir kitabım çıktı.

Şu an kral fm’de 10-13 saatleri arasında yayındayım.

KraL Fm Programcıları ( BEDİRHAN GÖKÇE )

BEDİRHAN GÖKÇE

Ali ULURASBA’nın kaleminden; 6. HİS VE 21 MART Ya da Bedirhan Gökçe’nin Özü-Geçmişi Herkesin hayatında tesadüfler vardır. Herkesin hayatında tevafuklar da vardır… Kimi tesadüflere sarılır, kimisi de tevafuklara… Kiminin yolu tesadüflerden geçerken suskun bir geçmiş bırakır ardında; kimi ise tevafuklardan geçerken çığlıklar… Bazen suskunluk çığlık olur, bazen çığlık suskunluk…
Ama insan çığlığıyla da, suskunluğuyla da nedense hep ‘insan’ olarak anılır.

İnsan…

Hayat da böyle değil midir?

İkisinin de sustuğu yerde bir öz geçmiş çıkar ortaya. Oysa en öz geçmiş insanın mezar taşına yazılandır…

Doğum: Şu tarih...

Ölüm: Şu tarih…

Ruhuna Fatiha…

Bir Fatiha okur, geçer gidersiniz hiçbir zaman sımsıcak gelmeyen ama oldukça sıcak ve bir sonu haykıran mezar taşlarının yanından…

Oysa insanın üvey olan çok şeyi vardır ama nedense bir üvey geçmişi yoktur. Geçmiş, özdür ve sadece insana aittir.

Ölümü gibi insanın yaşamı da özdür ve düşündükçe, inandıkça kabuklar yavaş yavaş bir zar gibi soyularak özün özüne ulaşırsınız.

İnanır mısınız bilmem, aslında insanın öz geçmişi, yine insanın geleceğine dönük ışıltılı tılsımlar taşır.

Ama bunu ne öz geçmişe sahip olan insan algılayabilir, ne de bu öz geçmişi okuyan… Çünkü genel hatlarıyla insanın kendisini anlattığı birkaç satırlık yıllar ve yıllar içinde gerçekçi olduğu kadar gizemli derinlikler içerir o satırlar.

Oysa O’na sorsanız, şu gün, şurada doğmuşum, şuralıyım, şu şu okulları bitirdim, bir de şunu yaptım, der geçer. Üzerinde durmaz. Durmak istemez. Zira hani dedim ya, geçen yıllar, her insan gibi O’nda da, O’nunla birlikte yaşayacak yaralar açmıştır.

Aslına bakarsanız herkesin özgeçmişi biraz yaralıdır ve nedense herkes, özgeçmişini yazarken, gelip gelip acılara takılacağını bildiği için pek üzerine düşmez, düşmek istemez.

Ama biri bu öz geçmişi merak eder. Azıcık araştırır ve yazar.

Her ne kadar O, Yani Bedirhan Gökçe bütün alçak gönüllüğü ve kendinden bahsedilmesini sevmemesine rağmen.

Biri yazar:

Der ki, O, öz geçmişe değil, öz bir geleceğe talip! Burada özden kasıt elbette kısaltılmış kelimelerle anlatılan, derinliksiz bir ‘öz’ değildir.

Öz, yani töz…

Yine O’na, Bedirhan Gökçe’ye göre “Biraz kül, biraz duman!” Yani yangın yeri bir yürek…

Ardahanlı olmasına Ardahanlıdır da Kars, Iğdır alınıp, üzülmesin nezaketinden, “Nerelisin?” diye soranlara, bir çırpıda “Kars-Ardahan-Iğdır” deyiverir.

En büyük özelliklerinden birisi ‘Azıcık aşım, ağrısız başım’, ya da ‘Bir lokma bir hırka’ kabilinden, onurlu bir yaşam edinmek amacıyla gecesini gündüzüne katıp, çocukları için yaşamayı seçmiş dağ rüzgarı Zekeriya Bey’in oğludur.

Annesi Gülgez Teyze…

Teyzelerin teyzesi, gözleri dağ menekşesi kadar derin bakan Gülemeden gezen, yaşlandıkça güz, konuştukça can!

20 Mart gecesi Gülgez teyzenin karnında hastaneye giden, 21 Mart sabahı ‘Oğlunuz oldu, hayırlı olsun’ diye kucağına verilen Bedirhan, çipil gözlerle hastaneden çıkarken, kimse 21 Mart’ın ‘Dünya Şiir Günü’ ilan edileceğini bilmez.

Üstelik ‘Bir lokma, bir hırka’ Zekeriya Bey, parasızlıktan oğlunu ertesi gün nüfusa yazdırır. Aslında Zekeriya Bey, o gün Bedirhan’ı nüfusa yazdırırken, Bedirhan büyüdüğünde, nüfus cüzdanının kimsenin görmediği yerinde o güne ait bir mahcubiyetin notunu okur durur:

“Baba niye o gün yazdırmadın? Birinden borç da mı alamadın?”

“Ne bilem ki oğul, bele olacak. Bilsem alırdım, ya da ‘dün doğdu öyle yazın’ derdim…”

Gülgez ana girer araya, Bedirhan’ının, oğlunun gözlerinin içene bakarak konuşur:

“Caaan der oğul kader, kader!

İnsan özgeçmişini kendisi yazsa belki bu yazının satır aralarına ilkokul defterlerinin kenarına yapılan çiçeklerden bile yapar değil mi? Ama olmaz ki…

Bebek Bedirhan Gökçe farklıdır; Gülgez Hanım anlatır ara sıra… Ama çocuk Bedirhan Gökçe daha da farklıdır.

Mahallenin güneş yanığı yanaklı, ekmek düşmanı bebeleri top (bugünkü deyimle futbol) oynarlar ilk topa vurmada yırtılıveren naylon ayakkabılarıyla. O değil oynamak, seyretmekten bile hazzetmez. Ama para işinden hiç anlamamasına rağmen ve ticaretle uzaktan yakından ilişkisi olmayacağı, olamayacağı ve olmadığı halde özellikle büyük mahalle maçlarında su ve sakız satar.

Kazandığı parayı Kemalettin Tuğcu’ya, Ömer Seayfettin’e yatırır. Okumak bir sevda gibi dilinin ucunda, küçücük yüreğinin derinliğinde saf ve alışkanlık yapıcı bir tat bırakır.

Okumak bir bağımlılıktır, güzel ve coşturucu bir bağımlılık!

Ama içinde, yüreğinde, bedenini yay gibi geren bir his daha vardır: Spor sevdası.

Bu sevdanın özü ise nedense Karate’dir. Neden biraz da aslında Zekeriya Beydir. Zira Zekeriya Bey, savunma sporlarına meraklıdır. Olur ya bazen zaman, mekanın korumasında insanı açıkta bırakabilir; özellikle de erkek adam güçlü olmalıdır. Dünyanın bin bir türlü hali var!..

Cebinde üç kuruş sakız ve su parası, gider yazılır Bedirhan Karate Kursuna. Başladığı, yaptığı her şeyde olduğu gibi sadakatinin sınandığını bilerek yıllarca sürdürür Karate’yi. Öğreticilik belgesi alır ve siyah kuşak 2. Dan’a kadar yükselir... Ama yaşı büyüdükçe de zaman daralır… Öyle ya insan büyürken zaman küçülür!

Artık uyumaya bile vakit bulamayan, okumaya tutkusu bir bağımlılığa dönüşmüş olan Bedirhan Gökçe, TRT’nin açtığı, yine tam bu sırada gazete kupüründen kestiği mankenlik ilanı ile iki sınava birden girer. İkisini de kazanır.

Ama yüreğindeki ateşin erittiği ruh bu iki kalıba da uymaz…

Nasıl olursa olur ve yedi yıl boyunca okul tatillerinde çaycı olarak çalıştığı kurumda, çaycı önlüğünü çıkarıp, kravatı takar. Ver elini Memuriyet…

Aynı şekilde ruhu burada da sıkılır…

Devlet babadan değil de Zekeriya Babanın korkusuyla memuriyetini sürdürürken, çıkış için kapılar, pencereler arar, çalıştığı kurumda. Bu arayış, spordaki başarısını madalyalarla süsler…

İşte tam bu sıralarda Türkiye’de yaşanan özgürlük ortamıyla birlikte özel radyolar da boy göstermeye başlamıştır.

Bir akşam kendisini bir radyo mikrofonunun önünde bulur. İşte geçmişin özü de burada o mümbit toprağına kavuşur.

20 Ağustos 1993 gecesinde ‘İyi geceler Ankara!” diyen Dünya Radyo’nun Bedirhan’ı başkentinin Bedirhan Gökçesi olur…

Kısa zamanda tanınır Başkentte… 1996 yılında bir teklif ile zaten kaçmaya yer arayan Bedirhan Gökçe’ye kapılar ve pencereler açılır… Bir güvercin yüreği fırlar çıkar geceye…

Aile meclisi, şaşkınlık içinde dinlediği Bedirhan Gökçe’nin gerekçeli kararıyla sunduğu memuriyetten, ‘Devlet Baba’dan ayrılma, istifa etme kararını, saygıyla ama korku ve endişeyle, mecburen kabul eder…

1998 yılında Ankara’nın yerel televizyonu Kanal A’da yaptığı şiir programıyla, kültür programları dalında RTGD TV OSCAR’ları ödülünü kazanır. 1999 senesinde şimdi hatırlamak istemediği, kendisini çok yoran ve üzen ilk şiir albümünü ardından da aynı adlı şiir kitabı yayınlanır.

Sene 2000 i gösterdiğinde artık yolunun İstanbul olduğuna karar verip, vatan borcunu da ödemiş olmanın rahatlığıyla Radyo Tatlıses’e transfer olmuştur…

Artık yerel şöhreti ulusal olmaya başlamış TGRT, TRT, CİNE 5 gibi ulusal TV’lerde yine şiir üzerine programlarına devam eder…

Aldığı ve evinin duvarlarını bir baştan başa kaplayan ödüller, yüreğinde birer dost yıldızlar olarak dinleyicilerini ve seyircilerini yaşatırken, 2005 de yaptığı ‘Başım Gözüm Üstüne’ adlı ikinci albümü, ayrıca aynı yıl ‘Şifalı Hüzünler’ adlı kitabı çıktığında yüreğindeki sese kulak verir.

İyisiyle, kötüsüyle Radyo Tatlıses’den ayrılarak hemen ardından Best FM’e geçer…

Acılar ve yalnızlıkların FM bandı…

‘3. Sayfa’nın yürekleri artarken ve daha da güçlü çarparken, o bu sesin biraz gece biraz da içine kapanık suskunluğunda, kendini dinler aylarca…

Bu dinleme sırasında Kral TV’de 39 bölümlük uzun soluklu ‘İz Bırakanlar’la iz bırakmanın ötesinde RTÜK’ün ‘Doğru ve etkili Türkçe kullanımı ödülü’ne layık görülür. Bu ödül de sayısız ödüllerin yanında bir dinleyici ve izleyici kalbi olarak, onu yeni bir zaman ve mekanın içine doğru çeker…

O, şimdi, kendini dinleyenlerin ve izleyenlerin yürek sesine ayarladığı sesinin yanı sıra dergi ve internet sitelerinde günlük yazılar yazmaktadır. Ayrıca karış karış Anadolu’nun her köşesine koşarak, adım adım yurt dışını dolarak, gittiği her yere şiir ve söz ekmektedir.

Yani söz, yani töz…

Çünkü o babası Zekeriya Bey’in 6. çocuğudur ve hislidir…

Bugün çok güvenerek çıkardığı ‘Adam Kavgada Belli Olur” adlı albümü ile de en önemli işlerinden bir tanesine adım attığını düşünmektedir…

VE BUGÜN TÜRKİYENİN EN BÜYÜK RADYOSU KRAL FM dedir

Ve inatla, Nüzhet Erman’ın dediği gibi;

“Taş toprakmış,

Kış kıyametmiş dinlemez,

Şiir, kardelendir !..” derken, kurt kapanı şöhretler dünyasına Nabi’nin diliyle seslenmeyi de kitabına da şerh düşerek ihmal etmez:

“Yıkanlar hatır- ı naşadımı ya rab berhüdar olsun,

Benim için namurad olsun diyenler bermurad olsun!”

Meraklısına birkaç not: Aileden genetik Fenerbahçelidir…

Ama Ankara takımlarına ayrı bir gönül bağı vardır.

O, 6. his olduğu kadar 21 Mart ve en çok da Bedirhan’dır

“İYİ GECELER DÜNYA !” öyle ya.

Ali ULURASBA

Şair-Yazar-Gazeteci

KraL Fm Programcıları ( GEZEGEN )

GEZEGEN

1969 yılında, 29 Mayıs perşembe akşamı saat 21:00' de, Gaziantep' in Akyol mahallesinde dünyaya geldim. İlkokulun ilk 2 senesini Gaziantep’te diğer 3 yılını ise İstanbul’da tamamladım.
Sonrasında Gaziantep'te büyük amcamın yanında mobilya, dekorasyon işinde çıraklık yapmaya başladım. Marangozluk hayatım yaklaşık on yıl sürdü. Bu arada bir yaşındayken anne ve babam ayrıldıkları için hayatımın büyük bir bölümünü dedem ve babaannemin yanında sürdürdüm. Aynı zamanda İstanbul'a yerleşen babamın yanına da sık sık gelip kalıyordum.

Askere 69/1 tertip devre kaybı olarak gittim. Acemi birliği olarak Denizli' ye, oradan da usta birliğim Ağrı Destek Kıtaları Levazım Bölüğü'ne kademe sorumlusu olarak gittim. Askerliğimi zorluklar ve şiddetli soğuklarla sonlandırdım. İstanbul' un yaşamımdaki yeri hızla büyümeye başlamıştı ve ben yeniden İstanbul' daydım. Heybeli Ada' da itfaiye karşısındaki mobilyacıda çalışmaya başladım.

Bunalımlı ve yalnız günlerimde tek dostum kulağımdan çıkarmadığım “walkman”imdi. Özel radyolar yeni açıldığından çok ilginç şarkılar ve sohbetlerle bütünleşip, çalışmama ve Heybeli Ada'nın vazgeçilmez zevki kordonda yürümeme ayrı bir zevk, ayrı bir güzellik katıyordu.

Tüm bunlar olurken içi içine sığmayan ben, aslında yaptığım işin bana haz vermediğini ve bana uygun olmadığını (Mobilyacılık) düşünüyor, tarifsiz bir arayış içerisinde çırpınıyordum. Çalıştığım atölyeye yeni giren usta işten çıkarılmama sebep oldu. Hem çalışıp hem de kaldığım yer sığınacak tek mekandı. İşten çıkarılmam beni üzdü ve ne yapacağımı şaşırdım. Sebebi her ne olursa olsun kovulmamalıydım, başarısızlık bana göre değildi. Koskoca şehirde yalnız ve çaresizdim. İmdadıma birlikte çalıştığım Muharrem usta yetişti. Bana şöyle söyledi; "Mehmet'ciğim kendini üzme, her bitiş yeni başlangıçlara gebedir, eğer istersen seni, uzun yıllardır bana ortaklık teklif eden yakın bir dostumun yanına çalışmaya gönderebilirim. Bu dostum astım hastası olduğu için işlerini takip edecek senin gibi birine ihtiyacı var" diyerek Muğla'nın Ortaca ilçesine gitmemi sağladı. Benim için hayatımın dönüm noktası olan Muğla, Ortaca’da idim.

İstanbul' dan Ortaca' ya gelirken tek düşündüğüm bu koca şehirde yerimin olmadığıydı ve üzüntüm büyüktü, boğulacak gibiydim. Ortaca' da çalışmaya başlamıştım. Yine yalnızdım, tek dostum beraber çalıştığım Eyüp usta ve değişen her şeye karşı aynı kalan walkman' imdi. Temiz çarşafları, rahat yatağı ve candan insanları olan Aygün Pansiyon' da ise huzur buluyordum. Biriktirdiğim parayla hayatımda ilk kez beni taşıyan ve büyük keyif veren bir araca sahip olmuştum. Bu araç taksitle aldığım bisikletimdi. Bisikletim, ben ve walkman' im ayrılmaz bir üçlü olmuştuk.

Radyoları dinlerdim ama radyocu olacağım aklıma gelmezdi. Derken Ortaca Fm' in sahibi Mehmet GÖKÇE ile tanıştım (Radyo'nun dekorasyonu sebebiyle).

Ortaca 15.000 nüfuslu şirin bir ilçeydi. Bu radyo ise ilçedeki tek radyoydu. Ne yalan söyleyeyim Ortaca Fm' in stüdyosunu çok merak ediyordum. Sonunda dekorasyonu bahane ederek radyoya girmeyi başardım. Küçük, şirin ve gizemli bir yerdi.

Radyo sahibi Mehmet GÖKÇE' nin o akşam nişanı olacaktı ve yerine bakacak birine ihtiyaç duyuyordu. Bana hayatımın en heyecan verici teklifini yaptı ve onun yerine yayına girmemi istedi. Ve ben mikrofondaydım.

Saat 22:00' de başlayan yayın, ertesi gün akşama kadar devam etti. Hayatım boyunca tatmadığım bir duyguyu tatmış, adeta aşık olmuştum; radyoya, mikrofona ve dinleyicilere. İşin güzel yanı aşkım da karşılıksız değildi. Dinleyiciler de beni sevmiş, saatler süren yayınım boyunca beni yalnız bırakmamışlardı. O günden sonra hayatımın ikinci miladı başlamıştı. Birincisi, çileli geçen sevgisiz günlerim (çocukluğum, mobilyacılık ve askerliğim). İkincisi ise radyoda kendimi buluşum, yaptığım işe aşık oluşumdu.

Her şey çok güzeldi, yayın yapıyordum, radyodaydım, sevenlerim vardı, şarkılar çalıyordum, radyo telefonları kilitleniyordu. Tek sorun radyodan ayrılmadığım için asıl işimi yapamaz hale gelişimdi. Param yoktu, işimi kaybetmiş, kaldığım pansiyondan da çıkartılmıştım. Radyoda yatıp kalkmaya başlamıştım. Yayın yaptığım her gün mutluydum. Radyoda ücret alamadığım için bazı zamanlar aç kaldığım oluyordu. Neyse ki beni seven lokanta sahibi dinleyicilerim imdadıma yetişiyordu. Ortaca' ya birkaç kilometre uzakta olan Dalaman' da bir radyonun yayına başlayacağını öğrenip harekete geçtim.

Radyo sahipleri ile görüştüm, beni hemen yeni kurulan Dalaman Sahil Fm' de işe aldılar. Radyonun üst katında bir oda, karşı tarafta bir lokanta gösterdiler. Böylelikle yatak ve yemek sorununu çözmüş oldular. Maaş olarakta çok cüzi bir ücret almaya başladım. Çok mutluydum, radyoculuktan ilk maaşımı almıştım. Az ama benim için değeri çok büyüktü. Radyomuz Dalaman' da olduğu için unutulmaz bazı anları yaşamak kaçınılmazdı.

Havalimanına çok ünlü sanatçılar gelir, ben de apar topar kayıt cihazımla birlikte büyük heyecanla röportaj yapmaya koşardım. Bu sanatçılardan bazıları Ferdi TAYFUR, Ahmet Selçuk İLKAN, Hakan PEKER ve İzel-Çelik-Ercan' dı. Ferdi ağabeyle yaptığımız bir röportajı hiç unutmam. Ona bir gün çok büyük ulusal bir radyoya gireceğimi ve tekrar karşılaşacağımızı söylemiştim.

Sahil Fm' de çalışırken arayışım devam ediyor, daha büyük radyolarda çalışma isteği içimi yakıyordu. Unutmadan Ortaca' da yaptığım programın ismi “Sevgi Duvarı” ydı. Dalaman Sahil Fm' de bu, “Sevgi Çemberi” ne dönüştü.

En sonunda Muğla "Şah" Radyo'ya gidip iş başvurusunda bulunmaya karar verdim. Gider gitmez yayına girdim. Artık bir il radyosundaydım ve mutluluğumun boyutları giderek artıyordu. Yalnızca "Şah" radyoya alışamamıştım. İçim sıkılıyordu. Bu durum burada çalışmama kararımı değiştirmedi. Dalaman' da kalan eşyalarımı almalıydım, bir kaç gün sonra Dalaman' a gitmek üzere otobüse bindim. Garip olan şey bindiğim otobüs Marmaris otobüsüydü. Marmaris otobüsü olduğunu bilerek binmiştim. Otobüste kendime şaşırıyor ve ne yaptığımı bilmediğim için de gülüyordum. Kaderime bırakmıştım kendimi, sanki ne yana eseceğini bilmeyen rüzgara mahkum bir yaprak gibiydim, rotasız bir gemiydim. Otobüs Marmaris'e girmek üzereydi ve ben heyecanlıydım. Marmaris'e girer girmez gözlerim çatılarda radyo anteni aramaya başlamıştı.

Otobüsten indim, bana en yakın olan radyoya girdim, girmiş olduğum bu radyo Marmaris' in en çok dinlenen radyosu Akdeniz Fm’ di. Radyonun yetkililerini sordum, radyo sahibi Ahmet bey ve Necati bey ordaydılar. Kendimi tanıttım ve iş aradığımı söyledim. Bana hemen stüdyoyu gösterip birkaç anonsta bulunmamı söylediler. O ana kadar gördüğüm en sıcak radyo stüdyosu burasıydı. İçimi tuhaf bir huzur kaplamış, hiç olmayan evimin sıcaklığını hissediyordum. Yayına başladım, heyecanım merakla karışmıştı, Ahmet ve Necati beyin yanına giderken onlar da benim kadar heyecanlı ve şaşkındı. Biz bu sese aşinayız dediler. Dalaman Sahil Fm' de yayın yaparken beni dinlediklerini, benim aslında İstanbul' da yayında olan ulusal bir radyoda yayın yaptığımı zannettiklerini söylediler. Tüm bu sözler beğenildiğimin ve işe alındığımın göstergesiydi. İlk kez içim bu kadar rahattı. Hemen eşyalarımı almak için Dalaman' a birini gönderdiler. Eşyaları almaya giden ben olsaydım dönmem diye düşünerek beni yollamadılar. O günden sonra ilk profesyonel radyo yaşantım başlamış oldu.

İnanılmaz bir keyifle programımı yapıyordum. Her şeyin değiştiği gibi programımın da isminin değişmesi gerekiyordu, bir anket yapmaya karar verdim, program ismi dinleyicilere ait olacaktı. Gelen yüzlerce isimden radyoda beraber çalıştığımız Korhan' ın söylemiş olduğu isim birinci seçildi.

Bu isim "MEHMET' İN GEZEGENİ" idi. Artık programın ismi “Mehmet'in Gezegeni” oldu. Çok başarılı bir grafik çiziyordu program, Marmaris' te konuşulan tek DJ bendim.

O ara yan tarafımızda bulunan “Ses Radyo” sahibi Muzaffer ağabey benim Marmaris' e fazla geldiğimi, daha büyük bir radyoda çalışmam gerektiğini söyleyerek benden program kaydımı istedi. Verdiğim bu kaydı Marmaris' e “Inter Star” vericilerini onarmak için gelen Avni bey ve ekibine verdi. O ekip İstanbul' a döndü. Ekibin İstanbul'a dönüşüyle bende meraklı bir bekleyiş başladı. Her gün Muzaffer ağabeye bir cevap olup olmadığını soruyordum ki cevap geldi. Program kaydım beğenilmişti.

Çağrılmamıştım, ama beğeni dile getirilmişti. Bunun üzerine eşyalarımı toplayıp aniden birkaç yıl önce beni ağlayarak dışlayan, dışarıya atan bu acımasız şehir İstanbul' a geldim. Babam İstanbul' da yaşadığı halde ona ulaşamamıştım. Çünkü Gaziantep' e tatile gitmişti. Ne yazık ki bu koca şehirde kalacak yeri olmayan, cebinde parası bulunmayan savunmasız bir çocuk gibi yapayalnızdım. Yıllar önce tanıdığım atarici Mahmut' un yanına gitmeye karar verdim. Gidecek başka bir yerim olmadığı için Allah'tan Mahmut bir süre atari salonunda kalabileceğimi söyledi. Akşama kadar ona yardım ediyordum. Ondan aldığım yol parasıyla hemen hemen her gün İstanbul' un diğer ucundaki Inter Star binasına dualar ederek gidip geliyordum. Ama bir türlü benim programımı beğendiğini söyleyen radyolar müdürü Harun GENCER' le görüşemiyordum. Günler sonra çaresiz geldiğim bir günde görevliler acımış olsa gerek bana Harun beyi gösterip; “İşte bu Harun bey” dediler. Korku ve heyecanla yanına gidip; “Harun bey” dedim. “Efendim” diye cevap verdi. Kendimi tanıtıp gönderdiğim kaydı beğendiğini hatırlattım. Bana bu yüzden mi geldin yanıtını verdi. Ağlamaklı bir ses tonuyla beni beğendiyseniz işe almak zorundasınız, başka çarem yok dedim.

Biliyordum ki bu benim son şansımdı, bir daha ezilip üzülüp bu şehirden gitmeye gücüm yoktu. Bana yayına başlayabileceğimi, yalnız ücret vermeyeceğini söyledi. Şimdiki adı Joy Türk olan City Fm' de deneme yayınına başladım. Benim hayalim Süper Fm' di. Kendimi bir anda City Fm' de buldum. Olsun en azından koskoca bir İstanbul' un dinlediği radyodaydım. Bu arada City Fm' in yan tarafında bulunan Kral Fm, doğallığıyla ve tarzıyla dikkatimi çekmişti. Bir anda 90 derecelik bir dönüş yaparak, Kral Fm' de çalışma kararı aldım. Her şey iyi, hoştu da City Fm' e zor girmiştim. Yalvar yakar Kral Fm' de çalışanların izin günlerinde boş kalan saatlerde yayın almayı başardım. Bu arada City Fm' deki yayınım devam ediyor, Süper Fm ve Kral Fm' de, ara sıra olan yayınlarıma gece gündüz demeden giriyordum.

Gidip gelecek zaman ve param olmadığından radyoda kalıyordum. En büyük hedefim ise Kral Fm' de sabit bir yayın almaktı ve en sonunda akşamüstü saatlerinde sabit yayın almayı başardım. Artık Kral Fm' deydim. Bir süre sonra sabah 07:00 - 12:00 saatleri arasında yayın yapmaya başladım. Kral' cılar beni çok sevmişti. Bende dünyanın ve kendi dünyamın en mutlu insanıydım. Bundan sonra her sabah en büyük hayalim olan “GÜNAYDIN TÜRKİYE, GÜNAYDIN AVRUPA” diyebiliyordum. Bu inanılmaz bir olaydı. İlk olarak Orhan GENCEBAY' ı radyoya konuk almak istediğimi söyleyince herkes bana çok güldü. Unkapanı'nda tanıştığım Ali Tekin TÜRE ağabeyimle (Söz Yazarı) Orhan GENCEBAY' la randevu almayı başardık. Orhan ağabeyle ilk görüşme anımı hiç unutamıyorum. Saat 15:00'te randevumuz vardı. Tam 15:00'te beklediğimiz büronun kapısı çaldı ve tüm görkemiyle Orhan GENCEBAY içeriye girdi. Bizi çok sıcak karşıladı. O an amacım Orhan ağabeyin sesinden "Ben Orhan GENCEBAY, Kral Fm'de Mehmet'in Gezegeni'ni dinliyorum" anonsunu almaktı.

Bir anda ağzımdan "Orhan ağabeyciğim, sen bir kralsın, seni seven insanlar da Kral Fm dinliyorlar, Kral Fm' de benim konuğum olur musun?" sözleri döküldü. Orhan ağabey biraz düşündükten sonra cevabı kısa ve netti, "Evet" dedi

O anda kayıt odasına gidip "Ben Orhan GENCEBAY, çok yakında Kral Fm'de Mehmet'in Gezegeni'nde sizlerleyim " anonsunu kaydetti. Bu anonsu bana verdi.

Ben bu anonsu yaklaşık 15 gün boyunca radyodan yayınladım. İnsanlar inanamıyorlardı…İlk kez Orhan GENCEBAY bir radyo programına konuk olacaktı.Bu benim için büyük bir başarıydı. Beklenen gün gelip çattı, Orhan GENCEBAY radyonun önüne geldiğinde ben de aşağıdaydım. Kapının önündeki dinleyiciler yoğun bir sevgi seliyle Orhan ağabeye tezahürat yapıyorlardı.

O an gözlerim doldu. O insanların sevinmesine sebep olan bendim, çok güzel bir duyguydu. Rüya gibi üç saatlik bir program yaptık. Tabii sonrasında Orhan GENCEBAY' la aramızda büyük bir dostluk kuruldu. Programıma defalarca canlı bağlantıyla ve konuk olarak katıldı. Orhan GENCEBAY' ı sırasıyla Ferdi TAYFUR, Müslüm GÜRSES gibi Türkiye’nin en sevilen sanatçıları takip etti.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'yle birlikte organizasyonunu ve sunuculuğunu benim üstlendiğim “Avrasya Maratonu Konserleri”, “İstanbul'a 200.000 Ağaç (Her yıl artarak devam etti: 400.000 Ağaç, 1.000.000 Ağaç) Konserleri”, “Gülhane Konserleri”, “19 Mayıs Konseri” ve “Cumhuriyet Konseri” adı altında ücretsiz halk konserleri yaptık. Bu konserlere yüz binlerce insan katıldı.

Özellikle Zeytinburnu'ndaki Cumhuriyet Konseri'nde 1.000.000 kişinin karşısında, Türkiye'nin en büyük 30 sanatçısı büyük bir heyecanla şarkılarını söyledi.

Türkiye'mizi derinden üzen 17 Ağustos depremi gecesinde benim başında olduğum ekiple, iletişimin koptuğu ve insanların merak içinde olduğu anda yaptığımız deprem haberleriyle R.T.G.D.(Radyo Televizyon Gazeteciler Derneği)' den “Yılın En İyi Radyo Programcısı” ödülünü aldım. Kısaca bir radyocunun hayal edebileceği bütün güzelliklerle tanıştım. Bu konuda o kadar çok şey var ki anlatılacak, bunlar yalnızca ana başlıklardı. Şimdi gelelim benim hayatımdaki 3. milada… Yazımın başından beri iki milattan bahsettim.

Birincisi; üzüntü, yokluk ve yalnızlık dolu, radyocu olmadan önce geçen 22 yılım, ikincisi; bana heyecanı tattıran, sevilmenin anlamını öğreten, başarının mutluluğunu yaşatan ve azmin sonunun zafer olduğunu anlamamı sağlayan ve şu ana kadar geçen 13 yıl. Bu yıllarda hayal dünyasında yaşadım.

Üçüncü miladım ise; şimdi dünyalar tatlısı bir kız çocuğu babası olmamı sağlayan eşim Eda ile tanışmış ve evlenmiş olmam...

Her zaman söylediğim gibi, en büyük hayalim radyo aşkını, dinleyici aşkını ve yuvamın aşkını yaşarken sizlere layık bir “gezegen” olarak kalabilmek.

KARİYERİ :

1993 Muğla – Ortaca FM ( Program Yapımcısı )

1993 Muğla Dalaman – Sahil FM ( Program Yapıcısı )

1993 Marmaris – Akdeniz FM ( Program Yapımcısı )

1994 Kral FM ( Program Yapımcısı )

1995 – 2001 Kral FM ( Yayın Yönetmeni + Program Yapımcısı )

2001 – 2003 Best FM ( Program Yapımcısı )

2003 – 2005 Star Medya Grup Radyoları [ Kral FM, Süper FM, Metro FM, Joy FM, Joy Türk FM, Rock FM, Alaturka FM ] Radyoları Genel Koordinatörü + Kral FM ve Süper FM ( Program Yapımcısı )

2005 – 2006 Star Medya Grup Başkan Danışmanı

2006 Kral Fm Genel Yayın Koordinatörü ve Program Yapımcısı (Halen bu görevine devam etmektedir)

ÖDÜL VE PLAKETLERİ

Magazin ve Gazeteciler Derneği (MGD) 3yıl üst üste “Yılın Radyocusu” Ödülü

Radyo Televizyon Gazeteciler Derneği En İyi Radyocu Ödülü (17 – Ağustos – 1999 Tarihinde En İyi Yayın Yapan Radyocu Ödülü )

1995 – 2001 Yıllarında İstanbul Üniversitesi’nin yaptığı Akademetra’ nın yaptığı radyo araştırmasında her ay 1. çıkarak kırılması zor bir rekora imza atmıştır.

Ve birçok üniversite ve çeşitli kuruluşlardan aldığı plaketler…

ŞU ANDA YAPTIĞI DİĞER ÇALIŞMALAR

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkan Danışmanı

Türkiye Halk Oyunları Federasyonu As Başkanı Yönetim Kurulu Üyesi

Kültürlü Gençlik Derneği Onursal Başkanı

Kayıplar Derneği Onursal Başkanı

Geleceğimizin Çocukları Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi

KraL Fm Programcıları ( HARBİ KIZ )

HARBİ KIZ

01.01.1981 İstanbul Gaziosmanpaşa doğumluyum. Ticaret meslek lisesi mezunu , ailenin tek çocuğu ve sadece olduğu gibi görünmeyi seven biriyim. Ailemle gezmek, bilmediğim yerleri görmek benim için hayattaki en önemli şey...
Asıl mesleğime gelince...Muhasebeciyim :) Parayla işim olmadığı için :)… Gerçek iş aşkını radyoculukta buldum ve 10 yıldır da bu işi yapıyorum .Daha henüz küçük bir bebekken ,annemin beni ninnilerle değil radyoda çalan şarkılarla uyuttuğunu düşünürsek “Arabesk” müziğin neden yaşantımın bu kadar içinde olduğunu ve neden bu kadar sevdiğimi sanırım daha iyi anlayacaksınız. Yani Ferdici bir annenin çocuğu olarak benim de Ferdici bir kız olmam sanırım hiç yadırganacak bir şey değil..Çünkü ailem ve çevremdeki herkes arabesk müzikle yoğrulmuş insanlar ve ben arabesk müziğin içinde olmaktan da mutluyum .Bu yüzden de şu an arabesk müziğin en kralı “Kral Fm”de arabeskin en krallarını çalıyorum .

Şimdi neden herkes bana harbi kız diyor diye merak ediyorsunuz değil mi?Benim hiç kardeşim olmadığı için bütün çocukluk dönemimi tek başıma ve biraz da hayatla savaşarak, yani hayatın gerçekleriyle erken karşılaşarak öğrendim..Bana bu hayatın gerçekleri yaşantımda her ne olursa olsun herkese karşı harbi olmayı ve hayatta ancak böyle kazanabileceğimi,kaybetsem bile kaybettiklerimi de ancak böyle sindirebileceğimi öğretti.

Mesleğimdeki hedefim ise her gün bugünden daha iyi olmak ..

Kısacası olmasaydı derdimiz ,söyler miydi Ferdi abimiz diyor ve bu anlattıklarımı şarkıların diliyle paylaşmak istiyorsanız sizi hafta içi her gün 13:00 - 16:00 saatleri arasında dertlere derman olacak reçete şarkılarımla alemin en kralına bekliyorum ..

KraL Fm Programcıları ( KAAN )

KAAN

İstanbul –Taksim doğumluyum.4 Çocuklu bir ailenin en küçük ve tek erkek evladıyım ve ayrıca ailede tek evli olmayan da benim...
İlk, orta ve lise tahsilimi İstanbul’da tamamladım. Ardından vatani görevimi 1974/2 tertip yapmak üzere acemi birliğimi Isparta Dağ Komando Okulu’nda, usta birliğini ise Hakkari Dağ Komando Tugayı’nda tamamladım...

Çok fazla yemek yemeyi sevmeyen, ama kendim hazırlamak şartıyla kahvaltıya bayılan biriyim…

İş hayatına gelince …Kendimi bildim bileli çalışıyorum çünkü benim için iş aşkı bambaşka… Bu mesleğe yıllar önce yerel bir radyo istasyonunda “Gece Mavisi” adlı programla başladım.Daha sonra ulusal bir radyo kanalına geçiş yaptım. Bir çok televizyon programına katılma şansı buldum. İnsanın kendisini ifade etmesi ve dinleyicilere kabullendirmesi bana göre oldukça zor. Samimiyet ve içtenlik benim için çok önemli; her şeyin ötesinde buna inanıyorum.

Ayrıca özel bir müzik kanalında televizyon programı yapma şansına da sahip oldum. Televizyonda sekiz buçuk ay boyunca yaptığım gece şiir programının ardından , Türkiye’de bu mesleğe gönül vermiş ,her programcının hedefinde olan ,en çok dinlenen radyo istasyonu “KRAL FM” de çalışma fırsatını yakaladım.Bu benim için büyük bir onur…

2005 Mayıs ayından beri sizlerleyim ve beni aranıza alıp kabul ettiğiniz için tüm kralcılara minnettarım . Hani bir söz vardır ya “İnsan inandığını yaşamayınca ,yaşadığına inanmaya başlar zamanla” diye… Bana inandığımı yaşatan ve buna inanan herkese milyonlarca kez teşekkür ediyorum. Hafta içi her gün 19:00 -22:00 saatleri arasında “Alemin en Kral”ında sizlerleyim. Hep söylüyorum ya işte şimdi tam zamanı; “Yüreğinize ,yüreğinizdekilere iyi bakın…KAAN ben beni yalnız bırakmayın”…